Yaptıkların için karşılık bekleme... Hatta mümkünse hiçbir şey bekleme.
Huzuru uzakta arama... Huzur sende, derununda, aklında, içinde, kalbinde.
2017/4: Islahat Fermanı, Tarihi Zemini ve Metni
Konu Sahibi: Beytullahimzaoglu, Kategori: Akademik Makaleleri, 0 Yorum, 1274 Okunma
Administrator
*******
248
Mesajlar
248
Konular
07-05-2020, 16:38 (Son Düzenleme: 05-06-2020, 13:19, Düzenleyen: Beytullahimzaoglu.)
#1

ISLAHAT FERMANI
TARİHİ ZEMİNİ ve METNİ

(Beytullah İmzaoğlu – iletisim@beytullahimzaoglu.com[1])

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nin yakınçağ tarihi değerlendirilirken es geçilemeyecek temel metinlerden birisi de hiç şüphesiz “Islahat Fermanı”dır. Hiçbir beşerî metin târihi vetireden bağımsız olarak ilân olunmamıştır. Hiç şüphesiz Islahat Fermanı’nın da onu ilân etmeyi gerektirecek şartların da târihi bir zemini mevcuddur.

Osmanlı Devleti, XIX. asra 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması’nın getirdiği psiko-sosyal, siyasi, askeri, iktisadi ve içtimai buhranlarla girmişti. Bu buhran öyle bir hâl almıştı ki her yeni gelen gün gideni aratıyordu. “Kanun-i Kadîm”den inhiraf ile devlet felsefesinde birtakım değişiklikler meydana gelmişti. Hiç şüphesiz ana düşünce aynı kalsa da artık Osmanlılar “Varlık problemi”, “Mevcudu muhafaza” gibi teknik ıstılahlar ile ifade edilegelen devre girmişlerdi ki biz bu son devre naçizane “Yeniden Kuruluş, İhtisaslaşma ve Müesseseleşme Devri” diyoruz. Devlet aklı, bütün bu gidişata karşı birçok tedbir almaya çalışmıştır. Bu tedbirlerin en ehemmiyetlisi 3 Kasım 1839’da ilân olunan “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” olup bu metin kendisinden sonra daima tasdik edilen ve referans alınan bir temel kanun hükmünde olmuştur.[2]

Gülhane Hatt-ı Hümayunu, ana hatları ile;

- Can emniyeti

- Irz, namus ve mal mahfuziyeti

- Vergi tayini

- Askerlerin celpleri ve istihdam müddetleri

- Suç sahiplerinin davalarının aleni görülmesi

- Kanunsuz hafi ve celi idam ve tesmim cezalarına izin verilmemesi

- Memurlara maaş bağlanması ve İltizam usulünün kaldırılması

- Ceza kanunnamesi hazırlanması gibi hususlardan bahsetmekteydi ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) bunları yaparsak, 5-10 seneye devleti yeniden ihya ve inşa ederiz, diye de vaad etmişti. Tanzimat Fermanı adı ile maruf olan bu Hatt-ı Hümayun ana esasları tebellür ettiriyordu fakat teferruatlıca değildi. Bu sebeple kendisinden sonra daha pek çok defalar teferruata dair metinler ilan edilmiş, çalışmalar yapılmıştır.[3]

XIX. asır hâdiseleri değerlendirilirken bu asrın “Diplomasi ve İttifaklar Asrı” olduğunu unutmamalıdır zira tek kutuplu veya iki kutuplu değil artık çok kutuplu bir dünya mevcuddur.

Yaşanan pek çok hadiseyi “Karşılıklı menfaatler” ekseninde değerlendirmelidir. Aksi hâlde pek çok meseleyi emir-komuta zinciri gibi anlar, hiç olmayacak düşüncelere gark olabiliriz. Ne kadarı müspet ne kadar menfi ne kadarı faydalı ne kadarı faydasız gibi ihtimali mantık ile düşünmeli, tamamen menfi, tamamen müspet, mutlak doğru, mutlak yanlış gibi kesin hükümlerden uzak durmalıyız.[4]

Bu makalemizde Islahat Fermanı’na giden yolu, Rusya’nın üçüncü bir dünya gücü olarak zuhur etmesini ve bunun Doğu-Batı münasebetlerine tesirini, ayrılıkçı akımların Osmanlı gayrimüslimleri üzerindeki tesirini, fermanın hazırlanmasını ve fermanın tarafımızdan maddeler halinde hazırlanmış sade bir metnini ve en nihayetinde umumi bir tahlili bulacaksınız.

1) ISLAHAT FERMANI’NA GİDEN YOL

1.1) SULTAN ABDÜLMECİD’İN BİR İRÂDESİ

Sultan Abdülmecid, 7 Eylül 1854 târihinde bir irade-i seniyye irad buyurmuştur. Meclis-i Âli-i Tanzimat’ın teşekkülüne sebep olan bu iradeden -Islahat Fermanı’na giden yolda mühim bir merhale olduğunu düşündüğümüzden- birkaç cümleyi iktibas etmek istiyoruz:

“Memâlik-i Devlet-i ‘Aliyyemizin ma’mûriyeti ve kâffe-i tebaamızın refâh ve saâdeti kazâyâsının nuhbe-i âmâlimiz olduğu muhtâc-ı beyân değildir. Ve Tanzimat-ı Hayrriye’nin te’sisi dahi ancak bu niyeti halisiye mübtenidir. Cümlenin malumu olduğu üzere Tanzimat-ı Hayriyye’nin mevadd-ı esasiyesi her ne kadar kesb-i istikrar etmiş ise de nizamat-ı müteferria henüz bir kararsızlık hâlinde bulunduğu cihetle … Ve sırasıyla kararlaştırılacak mevadd-ı mühimme, mehakim-i şeriyede ahkam-ı münife-i şeriat-ı garranın tamamıyla icrası ve hükümet ve zabıta-ı memleketin kuvveti ve asayişi ve mamuriyeti husulü ve katiyyen mesalihte adalet ve hakkaniyet kaidesinin iltizamı ve umur-ı maliyenin mazbutiyeti ve kaffe-i sunuf-ı tebaamızın ıslah-ı ahvali keyfiyatı olacaktır. … bir meclis-i cedid teşkil olunması iktiza edecektir… .”[5]

Görüldüğü üzere, Sultan Abdülmecid, iradesinin başında, Osmanlı memleketinin mamur hâle getirilmesinin, bütün tebaasının refahını ve saadetini temin etmenin en temel hedefi olduğunu söylemektedir. Ardından da Gülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat Fermanı’nın beyan ettiği ana maddelerin yerleştiğini lakin teferruata aid hususların henüz tam manasıyla tatbik edilemediğini bu sebeple Tanzimat esaslarının daha teferruatlıca ve emin bir surette tatbikini arzu ettiğini, bu noktada yeni bir meclis teşekkül ettirilmesi gerektiğini beyan etmektedir.

1.2) RUS TEHDİDİ, İSYANLAR ve MÜTTEFİKLERİN İSTEKLERİ

Osmanlıların klasik devirlerinin sonuna doğru, üçüncü bir dünya olarak Rusya’nın ortaya çıkışı, Doğu-Batı arası ikili dengeleri bozmuş ve “Kuzey’in Yükselişi” ile Osmanlılar güçlerinin mühim bir kısmını Kuzey’e harcamaya mecbur olmuş, Kuzey, Osmanlılara rağmen genişlemiş, Osmanlılar da böylece hem Batı hem de Kuzey karşısında görece bir güç kaybına uğramış, yakın tehdid Kuzey’e karşı ittifak arayışına girmiştir. Gerçekten de 1768-1774, 1787-1792, 1806-1812, 1828-29 Osmanlı-Rus savaşları hep Osmanlıların aleyhine neticelenmiştir. Osmanlılar, Rus tehdidine karşı Batı’dan müttefikler aramış ve hususen İngiltere ile yakınlaşmıştır. İngiltere’nin de Hindistan yolu üzerindeki muhtemel Rus tehdidine karşı menfaati sebebiyle Osmanlılara ihtiyacı vardı. Bu iki devlet karşılıklı menfaatler icabı yakın münasebetlerde bulunmuşlardır.[6]

XIX. asrın ayrılıkçı akımları, Osmanlı tebaası arasında aksülamel bulmuş, Sırp ve Yunan isyanları, devleti birtakım adımlar atmaya icbar etmiştir. Bu ayrılıkçı akımların arkasında Rusya da vardı. Osmanlı Devleti, asırlardır sulh ve sükûn içinde yaşayan gayrimüslim tebaasını devlete daha da merbut hâle getirmek istemekteydi. Islahat Fermanı’nın ilan sebeplerinden birisi de hiç şüphesiz bu vakıadır.

Osmanlı Devleti, 1848 ihtilâlleri neticesi kendisine sığınan Macar ve Leh mültecileri Avusturya ve Rusya’nın savaş tehdidlerine rağmen iade etmemişti.[7] Bu devletlerarasında bir buhrana yol açmıştı. Ruslar belki de buna misilleme olarak 1850’li yılların henüz başında “Makamat-ı Mukaddese” meselesini aktüel hâle getirip Osmanlı Devleti’ne resti çekmişti, bu mesele neticesi 1853-1856 Kırım Savaşı vukua gelmiştir. Bu savaşa İngiltere ve Fransa, Osmanlıların yanında dahil olmuştur. İşbu devletler, Babıali’den kendi halkını Rusya’ya karşı daha sarih bir ifade ile kendi dindaşlarına karşı yapılan savaşa ikna edebilmek üzere gayrimüslimlere dönük bir ıslah programı ilân etmelerini istemişlerdir. Osmanlılar da bunu muvafık bulmuşlardır. XIX. asrın pek çok metni gibi Islahat Fermanı da işte böyle bir tarihî zemin üzerinde ortaya çıkmıştır.

2) ISLAHAT FERMANI

2.1) HAZIRLANMASI, İLÂNI VE MİLLETLERARASI AKSÜLAMELİ

Kırım Savaşı’na nihâyet vermek üzere Ocak 1856 tarihinde Viyana Konferansı toplanmış ve 4 maddelik Viyana Protokolü imzalanmıştır. Bu protokolde gayrimüslimlere yönelik bir ıslahat yapılması Osmanlılardan talep edilmekteydi. Sultan Abdülmecid ve Babıali, bunun üzerine ferman suretinde bir metin hazırlayıp, 18 Şubat 1856 târihinde ilân etmiştir. Bu ferman, müspet karşılanmış ve 30 Mart 1856 târihinde akdedilen Paris Andlaşması’nda da kendisine yer bulmuştur. Paris Andlaşması neticesi, Osmanlı Devleti nokta-i nazarından 15 senelik harici bir sulh devri de yaşanmıştır. Bu sulh devri 1871 senesinde Almanya’nın milli birliğini teessüs etmesi ve Fransa’yı mağlup etmesinden sonra yeni bir süper güç olarak doğmasıyla nihayete etmiştir şöyle ki Rusya bu fırsattan istifade ile Paris Andlaşması’na riayet etmeyeceğini ilan etmiştir. Avrupa iç dengesinin Almanya hareketiyle değişmesi sebebiyle Kırım Savaşı müttefikleri bu hâle ses çıkaramamışlardır.[8]

Bütün bu mülahazalardan sonra artık Islahat Fermanı’nda hangi hususların olduğu bahsine geçebiliriz.

2.2) ISLAHAT FERMANI’NIN MUHTEVA VE MÜNDERİCATI

Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa’ya hitaben söylenen büyük iltifatlardan ve elkaptan sonra, Allah’ın kendi uhdesine emanet ettiği bütün Osmanlıların tamamen saadetini sağlamak üzere, tahta geçtiği günden beri hayırlı fikirler üzere olduğunu tebârüz ettiren Sultan Abdülmecid, o günden beri yaptıklarından pek çok faydalı neticenin zuhura geldiğini, vatan ve milletin imarının ve servetinin her geçen gün arttığını ifade ederek bunun Devlet-i Aliyye’nin şânına lâyık seviyede olmadığını ve “Medeni devletler” arasında sahip olduğu yüksek ve mühim mevkiin icabına kâmilen ulaşmak için şimdiye kadar yapmaya muvaffak olduğu düzenlemelerinin kuvvetlendirilmesi ve genişletilmesinin adalet icabı kendi talebi olduğunu, tebaanın güzel ve gayretli çalışmaları ve dost devletlerin yardımları ile Devlet-i Aliyye’nin harici siyasî hukukunun bir kat daha güçlendiğini söyleyerek, içinde bulunduğu zamanın Devlet-i Aliyye için daha hayırlı günler için bir başlangıç olduğunu, bütün Osmanlı vatandaşlarının saadetini ve memleketinin imarını gerektirecek sebeplerin ve vesilelerin anbean ilerlemesini murad ettiğinden bu fermanı ısdar ettiğini beyan etmektedir.

Sultan Abdülmecid bütün bunlardan sonra şöyle devam etmektedir; Gülhane’de okuttuğum Hatt-ı Hümayunum ve Tanzimat-ı Hayriyyem gereğince her din ve mezhepte bulunan bütün Osmanlılar için istisnasız can ve mal emniyeti ve mahfuziyeti-i namus için tarafımdan vaad ve ihsan olunmuş olan teminatın tekraren te’kid ve te’yid kıldığını ve bunun kâmilen fiile çıkarılması için tesirli tedbirlerin alınacağını ifade ile Osmanlı memleketinde Hıristiyan ve diğer gayr-i Müslim halka Ecdad-ı İ’zam’ı  tarafından verilen bütün imtiyaz ve ruhani muafiyetleri tekrar takrir ve ibka kıldığını tebârüz ettirerek asrın ve müktesebatın gerektirdiği ıslahatı, kendi irade ve nasbı ile;

- Babıali nezareti altında patrikhanelerde teşkil olunacak meclisler yoluyla müzakere edilecek ve Babıali’ye bildirilecek

Cennetmekân Ebü’l-Feth Sultan II. Mehmed (1444-1446/1451-1481) hazretleri ve hayırlı halefleri zamanında patrikler ve piskoposlara i’ta buyurulmuş olan ruhsat ve iktidarın kendisi tarafından kabul edildiğini söyleyen Sultan Abdülmecid, bunların yeni hal ve mevkie uygun düştüğünü bununla birlikte;

- Patriklerin câri olan intihap (seçim) usulünün ıslahından sonra patriklik beratı ile hayatta kaldıkları müddetçe nasb ve tayin olunacaklarını,

- Bunun tamamen ve doğruca icra edilebilmesi için Babıali ve muhtelif cemaatlerin ruhani reislerinin aralarında kararlaştıracakları şekilde patrik, metropolit, murahhasa, piskopos ve hahamların yemin ile vazifeye başlayacaklarını

- Rahiplere (mensupları tarafından) verilmekte olan cevaiz ve avaidatın tamamen men olunacağını

- Patriklere ve cemaatbaşılara belirli bir gelir tahsis edilerek diğer ruhbanlara bile rütbe mevkilerinin ehemmiyetine göre -sonradan kararlaştırılacağı şekliyle- hakkettikleri maaşların verileceğini

- Hıristiyan rahiplerin taşınır, taşınmaz mallarının kimseye miras bırakılamayacağını

- Hıristiyan ve diğer gayr-i Müslim tebaa cemaatlerinin işlerinin idaresi, her bir cemaatin ruhban ve ruhban olmayanlarından seçilmiş azalardan oluşan bir meclise havale edileceğini

- Bütün ahalisi bir mezhepten olan şehir, kasaba ve köylerde ibadet yerlerinin, mektep, hastane ve mezarlık gibi yerlerin asli hâli üzere tamirine hiçbir mâni çıkarılmayacağına

- Böyle mahallerin yeniden inşası gerekirse, patrik veya cemaat reislerinin kabul etmesi halinde, bu yerlerin resim ve inşa suretleri Babıali’ye arz olunması gerekeceğini,

- Eğer bir mezhebin müntesipleri sairiyle karışık olmayan bir hâlde bir yerde bulunur ise ibadetlerini açıkça âleni olarak yapabileceğini,

- Ahalisi muhtelif dinlere mensup yerlerde ise herkesin ayinlerini kendi ibadethanelerinde yapabileceğini tebellür ettiren Sultan Abdülmecid; böyle yerlerde de kilise, hastane, mektep, mezarlık gibi yerlerin, sadece bir cemaate aidse tamir edebileceklerini, yeniden inşa edebilmeleri içinse gerekecek ruhsatı almak için patrik veya metropolit yoluyla yine Babıali’ye başvurmaları gerekeceğini ve kendi izni ile ancak yapılabileceğini ifade ederek bir mezhebe tabi olanların sayısı ne kadar olursa olsun tam bir serbestîye ile mezhebin gereğini yapabileceklerini ve bunun lazım olan tedbirin alınacağını tebârüz ettirir. Bütün bunlardan sonra mezhep, dil veya cinsiyet yönüyle tebaasından olan bir sınıfı diğer bir sınıftan aşağı tutmayacağını göstermek üzere;

- Bütün tabirlerin, lâfızların ve temyizatın kalemiyeden, devlet yazışmalarından ilelebet kaldırıldığını,

- Ahali veya memurlar arasında dahi ar ve namusa dokunacak tarif ve tavsifin söylenmesinin kanunen men olunacağını ifade ile Osmanlı memleketinde herkesin inancını gerektirdiği şekilde yaşadığını ve kimsenin din ve mezhep değiştirmeye zorlanmadığını ve zorlanamayacağını ifade ederek Devlet memuriyeti ve hizmetleri için seçilecek, tayin edilecek kimselerin bütün Osmanlı ahalisinden;

- Hangi millete mensup olursa olsun devlet hizmetine kabul olunacağını, bunun ise ehliyet ve kabiliyete göre herkes için geçerli olan kanunlara göre olacağını

- Askeri ve Mülkî mekteplere dahi kanunlara uymak şartıyla, yaşça ve imtihanca kararlaştırılan şartları yerine getirdikleri takdirde kabul olunacaklarını vaad eden Sultan Abdülmecid,

- Her cemaatin, maarife, mesleklere ve sanatlara dair mektepler yapmaya izinli olduğunu bunun şartının ise ders usulünün ve hocaların seçilmesinin, tarafından nasb edilen muhtelit (karışık) bir Maarif Meclisinin nezareti ve teftişi altında olması şartına bağlar.

Müslümanlar ile Hıristiyan ve diğer gayr-i Müslim tebaa arasında veya Hıristiyan ve diğer gayr-i Müslim tebaa arasında ticaret veya cinayetle alakalı zuhura gelecek bütün davaların karma divanlara havale edileceğini, davayı dinlemek üzere divanlar tarafından akdolunacak meclislerin aleni olacağından davacı ve davalı yüzleşeceklerinden bunların getirecekleri şahidlerin anlattıkları hadiseleri kendi âyin ve mezhepleri üzere yemin ile tasdik etmeleri gerektiğini beyan eden Sultan Abdülmecid, bunların dışında kalan hukuka dair davaların ise eyaletler veya livalarda muhtelif meclislerde vali ve o memleketin kadısının hazır olduğu bir şekilde şer’an veya nizâmen görülebileceğini, Hıristiyan ve diğer gayr-i Müslim tebaadan iki kimse arasında olan evlenme, boşanma, miras gibi irsî hukuka aid hususi davaların, dava sahiplerinin istedikleri hâlde patrik veya reisler ve meclis marifetiyle olmak üzere görebileceğini temeyyüz ettirir.

Ceza ve ticaret kanunlarıyla muhtelif divanlarda yapılacak usul ve murafaa nizamının mümkün mertebe tamamlanacağını ve yazılıp, tedvin edileceğini ve Osmanlı memleketinde konuşulan dillere tercüme ettirileceğini ifade eden Sultan Abdülmecid, adaleti temin etmek üzere nezaret altında olanların veya cezaya müstahak olanların hapis ve tevkiflerine mahsus olan yerlerin ve hapis usulünün mümkün mertebe, kısa zamanda zarfında  ıslah edilmesini ve buralarda vazettiği kanunlara uymayan bedeni ceza, işkence, eziyet veya bunlara benzer bütün cezaların tamamıyla men ve lağvedildiğini, buna aykırı hareketlerin şiddetle men edilmesini, bunu emreden memurların ve yapanların Ceza Kanunnamesi gereğince cezalandırılmalarını emreder.

Bütün Osmanlı memleketinde, eyaletlerde, beldelerde, köylerde zaptiye işlerinin tanzimi maddesi ile huzur hâlinde olan bütün memleket tebaasının kendi mal ve canlarının muhafazasını doğruca ve kuvvetlice emniyet verecek şekilde nizamlanmasını isteyen Sultan Abdülmecid; vergilerin eşitliği mükellefiyetlerin eşitliğini gerektirdiğinden, hukukça eşitlik vazifelerde de eşitliği icap ettirdiğinden diyerek;

- Hıristiyan ve sair gayr-i Müslim tebaa; Müslüman tebaa gibi askerî vazifede ve asker vermede son zamanlarda verilen karara uymak mecburiyetindedir, der ve;

- Bu hususta bedel vermek veya nakden akçe vermek isteyenler için fiili hizmetten muaf olmak usulünün icra olunmasını,

- Müslümandan başka tebaanın askeri sınıflarda istihdam şekilleri hakkında lazım olan düzenlemeler yapılıp mümkün olan en kısa zaman dahilinde neşir ve ilan olmasını, ister.

Eyalet ve elviye meclislerinde Müslüman, Hıristiyan ve sair tebaadan bulunan azanın intihap işlerinin usulünün belirlenmesini ve fikirlerin, reylerin açığa çıkmasını sağlamak için bu meclislerde teşkil ve tertib suretleri hakkında olan nizamatın ıslahına teşebbüs edilmesini emreden Sultan Abdülmecid, Devletin verilen hüküm ve kararları bilmek için gerekli sebep ve müessir vesileleri istihsal etmesini de beyan ederek; alım, satım ve mülk ve akar tasarrufu maddeleri hakkında olan kanunların bütün Osmanlı tebaası için müsavi olduğunu ve Devlete ve beledi zabıta nizamına uymak şartıyla asıl yerli ahalinin verdikleri tekalifi vermek üzere Osmanlı Devleti ile yabancı devletler arasında yapılacak düzenlemelerden sonra yabancılara dahi emlâk tasarrufu müsaadesinin verilmesine izin vermektedir.

Bütün tebaadan alınan vergi ve tekâlif, sınıf ve mezheplere bakılmayarak bir şekilde alındığından bu tekâlifin ve hususen Aşar’ın alınmasında ve faydalanılmasında vuku bulan suiistimaller için hızlıca ıslah tedbirlerinin alınmasının mütalaa ve müzakere olunmasını söyleyen Sultan Abdülmecid, doğrudan doğruya vergi alma usulünün peyderpey icrası oldukça Devlet-i Aliyye’nin gelirlerinin ilzam (İltizam) olunması usulünün yerine bu şeklin ittihaz kılınmasını emreder. Hâlen olan usul câri oldukça Devlet-i Aliyye memurları ile meclis azalarının müzayedeleri alenen yapılan iltizamattan birini almalarını veya bir hisse almalarını şiddetli ceza ile menedilmesini isteyen Sultan Abdülmecid, mahalli tekâlifin bile mümkün mertebe mahsulata halel vermeyecek ve dahili ticarete mâni olmayacak şekilde ortaya konmasını ve tayin edilmesini tebarüz ettirir.

Nafia işleri için tayin ve tahsis olunacak münasip meblağların kara ve denizde inşa ve ihdas olunacak yolların ve ara-yollardan faydalanacak eyaletler ve sancaklarda vaz ve tesis kılınacak hususi vergilerin bile ilave edilmesini ifade eden Sultan Abdülmecid, Devletin her sene için gelirler ve giderler defterinin tanzim ve düzenlemesi hakkında son zamanlarda hususi bir nizam yaptığından bahisle bunun bütün hükümlerinin icrasına itina gösterilmesini ve her bir memura tahsis olunan maaşların ayarlanmasına, ödenmesine dikkat edilmesini emreder.

Her bir cemaatin reisleri ile tarafından tayin edilecek memurlara da atıf yapan Sultan Abdülmecid, Osmanlı tebaaının hepsine aid ve râci olan maddelerin müzakerelerini Meclis-i Vâlâ’da bulunmak üzere (müzakere yapacakların) Sadaret’ten hususen celp olunacağını ve bu memurların birer sene için tayin edileceğini, memuriyete başlarken yemin edeceklerini, Meclis-i Vâlâ azalarının gerek sıradan gerek fevkalade vuku bulan toplantılarda rey ve mütalaalarını doğruca beyan ve ifade etmelerini emreder ve bundan dolayı asla rencide olmamalarını ve ifsada, irtikaba ve itisafa dair kanunların hükümlerini tebaadan her kim olursa olsun, makama bakmadan usulünce tatbikini de emretmektedir.

Devletin para basma usulü ve mali işlerine itibar verecek banka gibi şeylerin yapılıp Osmanlı memleketinin maddi servet kaynakları olan hususlarda gereken sermayelerin tayiniyle ve Osmanlı memleketinin mahsullerinin nakli için icap eden yollar ve caddelerin açılmasını beyan eden Sultan Abdülmecid, ziraat ve ticaret işlerinin yayılmasına mâni olan sebeplerin kaldırılmasıyla, kolaylaştırıcı işlerin yapılmasını emrederek bunun için maarif ve ulum ve Avrupa sermayesinden istifade edilebileceğini söyler.

Bütün bunların etraflıca mütalaa edilmesini ve peyderpey icra mevkiine konulmasını emrederek, siz ki diye başlayarak Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa’dan bu fermanın hem baş-şehir hem de bütün memleketin her tarafında ilan edilmesini ve yukarıda belirtildiği vecihle icrası için yapılması gerekeni yapmasını ve bundan sonra hep bu hükümlerin tatbik edilmesini için lazım olan sebeplerin istihsali ve tamamlanmasını ister.

Tarih: 11 Cemaziye’l-ahir 1272 / 18 Şubat 1856

Böylece madde madde sadeleştirmiş metnini verdiğimiz Islahat Fermanı hitam bulmuş oldu. Bu arada Islahat Fermanı’nın üst kısmında tuğranın yanında ayrıca “Mucebince amel oluna” yazmaktadır.

Bütün bunlardan sonra şimdi netice kısmına ve umumi bir tahlil yapmaya geçebiliriz.

NETİCE

Osmanlı Devleti, 1768-1774 savaşları ve akabinde imzalanan Küçük Kaynarca Andlaşması’nın getirdiği buhranlar ile boğuşurken, devlet aklı, bu gidişata çare olmak için birtakım formüller istihsal etmiştir. Bunlardan en mühimi olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun mütemmimi ve daha teferruatlı hâli olan Islahat Fermanı; Kırım Savaşı (1853-1856) nihayetinde müttefik devletlerin siyasi manevra desteğini almak gayesini de içinde meknuz olarak ilân edilmiştir.

Islahat Fermanı, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu teyid eder ve Tanzimat Fermanı’nda üstü kapalı olarak ifade edilen pek çok şeye açıklık getirir. Tanzimat Fermanı’nda geçmeyen pek çok meseleye de atıflar yapar.

Islahat Fermanı daha ziyade gayr-i Müslimlere hususen de Hıristiyanlara müteveccih hükümler ihtiva eden etmektedir. Bu hükümler bugün bile insanlığın gelemediği noktalara işaret etmesiyle hiç şüphesiz Osmanlı-Türk-İslâm kültür-medeniyeti adına bir iftihar vesilesi sayılabilir.

Pek çok tarihi metin gibi Islahat Fermanı’nında nazari bir metin olduğu ve içindeki hükümlerin derhal tatbik edilmediğini hatta bizzat Osmanlı Devleti tarafından göz ardı edildiğini söylemek gerekmektedir. Gayr-i Müslimlerin askere alınması, yabancılara arazi satışı müsaadesi gibi hususlar buna birer misaldir.

Gülhane Hattı ile Islahat Fermanı arasında da kısa bir mukayese yapmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Gülhane Hattı, son yüz elli seneye atıfla ve bir iç bir tenkidle başlarken, Islahat Fermanı, Sultan Abdülmecid’in cülusuna atıfla ve yaptıklarına övgüyle başlar. Gülhane Hattı’nda Islahat Fermanı’na göre daha sade bir dil kullanıldığı gibi ihtiva ettiği maddelerin metin içindeki izahları da daha fazladır. Dildeki sadelik ve süslülük meselesinde Sultan Abdülmecid’in yeni tahta çıktığı devirdeki tecrübesiyle, 17 sene sonraki tecrübesinin de bir rolü olabileceğini düşünüyoruz. Gülhane Hattı’nda dahili mihraklar daha müessirken, Islahat Fermanı’nda harici mihraklar daha müessirdir. Islahat Fermanı hedeflenene ulaş mıdır suali ayrı bir makalenin cevabı olsa da bu metin bazı bölgelerde beklenenin aksine ayrılıkçı akımları kuvvetlendirdiği gibi dahili kargaşayı arttırmıştır ve zaten Zimmi Hukuku ile idare edilen gayr-i Müslimleri de tam memnun edememiştir.

KAYNAKÇA

BOA, İrade-i Dahiliye, 19484, (14 Zilhicce 1270)

BOA, İrade, Meclis-i Mahsus, 6/245, (11 Cemaziye’l-ahir 1272)

Düstur Tertip I, Cild I

- Gülhane Hatt-ı Hümayunu matbu metin.

- Islahat Fermanı matbu metin.

Ali Akyıldız, “Tanzimat”, TDV İA

Bayram Nazır, Osmanlı Misafirperverliği ve Avrupa’daki Yankıları, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2008

Bayram Nazır, Osmanlı’ya Sığınanlar, Yeditepe Yayınevi, 4. Basım, İstanbul, 2016

Beytullah İmzaoğlu, “Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Tanzimat Fermanı) ve Alakalı Meclis Mazbatasının Mukayese ve Tahlili”, Beytimz e-Dergi, 2016/11

Beytullah İmzaoğlu, “Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre Cülus-ı Hümayunu”, Beytimz e-Dergi, 2017/2

Beytullah İmzaoğlu, “Tanzimat Fermanı ve Aks-i Sedası -Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu Kim Nasıl Değerlendirdi-”, Beytimz e-Dergi, 2017/1

Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku, Arı-Sanat Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2008

Kemal Beydilli, “Paris Andlaşması”, TDV İA

Ömer Kürkçüoğlu, Mondros’tan Musul’a Türk İngiliz İlişkileri, İmaj Yayınevi, 2. Basım, Ankara, 2006

Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak, Türk, Rus, İngiliz Münasebetleri, İstanbul, 1946

Ufuk Gülsoy, “Islahat Fermanı”, TDV İA

Ufuk Gülsoy, Osmanlı Gayri Müslimlerinin Askerlik Serüveni, Timaş Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2010

Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Cild III, Ötüken Neşriyat, 2. Basım, İstanbul, 2010

EK

-Islahat Fermanı Orijinal Metin
Büyük Resim
   

Küçük Resimler
   
   

DİPNOTLAR


[1] Bu makale, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Anabilim Dalı, Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı’nda Nisan 2017’de Prof. Dr. Ufuk GÜLSOY Hoca’ya “Islahat Fermanı ve Uygulaması” adlı ders için Yüksek Lisans final vazifesi olarak takdim kılınmıştır.
[2] Bkz: Beytullah İmzaoğlu, “Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Tanzimat Fermanı) ve Alakalı Meclis Mazbatasının Mukayese ve Tahlili”, Beytimz e-Dergi, 2016/11
[3] Bkz: Beytullah İmzaoğlu, “Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre Cülus-ı Hümayunu”, Beytimz e-Dergi, 2017/2, sh. 3
[4] Bkz: Beytullah İmzaoğlu, “Tanzimat Fermanı ve Aks-i Sedası -Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu Kim Nasıl Değerlendirdi-”, Beytimz e-Dergi, 2017/1, sh. 5-9
[5] BOA, İrade-i Dahiliye, 306/19484, (14 Zilhicce 1270)
[6] Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak, Türk, Rus, İngiliz Münasebetleri, İstanbul, 1946; Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu, Mondros’tan Musul’a Türk İngiliz İlişkileri, İmaj Yayınevi, 2. Basım, Ankara, 2006, sh. 4
[7] Bayram Nazır, Osmanlı Misafirperverliği ve Avrupa’daki Yankıları, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2008; Bayram Nazır, Osmanlı’ya Sığınanlar, Yeditepe Yayınevi, 4. Basım, İstanbul, 2016
[8] Kemal Beydilli, “Paris Andlaşması”, TDV İA

...
İktibaslarınızda bu sayfayı şu şekilde kaynak gösteriniz:
Kaynak: www.Beytullahimzaoglu.com
...
...
İktibaslarınızda bu sayfayı şu şekilde kaynak gösteriniz:
Kaynak: www.Beytullahimzaoglu.com
...
Twitter - YouTube - Instagram


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
2017/1: Tanzimat Fermanı ve Aks-i Sedası Beytullahimzaoglu 0 958 04-05-2020, 19:27
Son Yorum: Beytullahimzaoglu
2017/1: Aneze Aşireti ve Osmanlı Arşiv Vesikalarındaki Yeri Beytullahimzaoglu 0 1,099 04-05-2020, 18:38
Son Yorum: Beytullahimzaoglu

Hızlı Menü: